11 Eylül 2012 Salı

...SAKİNİM...

Gibiydi …
Olmadığın her şeye ne çok benziyordun…
Her şey ; bir merhabanın renk değiştirmesiyle başladı…
Aynı sokakta yürümüş olma ihtimali aynı apartman asansörünün aynasında kim bilir kaç kez aynı lekeye dokunma ihtimaliyle yer değiştirdiğinde , kapı arkasına saklanmış gözbebekleri yerlere saçıldı . Ben müsaittim kendi adıma .
Tek neden yetecekti …yetti…
Aşk’la öldürmeli tüm cümleler ve gülücükle gelmeli derken …
Sakinim…
Halatlar vardı ve sırtlarında ki halkalardan çengellere asılmış insanlar taşıyorlardı …
Henüz ölen yok…
Yanıp sönen imleç kadar tırnakların klavye üzerinde çıkarttığı seste bir o kadar dikkat dağıtıcı ve beklenti içindeyken, aklımın sırası karışıyordu…
İnsanlar durdurulamaz bir hızla konuşuyordu ve hala ölen yok…
Sakinim …
Işıklar…
Hep yol üstü , balkon kenarı birazda koridor inceliğindeler . Ki en güzel halleri hep kapanmak üzere olduklarında görünürdü .Nerde kaybetmeye yakın ülkeler orda beliren savaş atları …
Can çekişmek günahları çekiştirmek gibi bir şeydi askıdakiler için…
Elimizde hiç ölü yok…
Elektriksizlik belki çok daha iyi . Kendi koridorlarımda yürümeme ve en azından sadece kendimde kaybolmama izin veriyor . kağıdın üzerinde kayan ve parmaklarıma tam oturan bir kalem hayal ediyorum ve elbet yazdıkça her kelimede içine çöken bir kağıt …
Koridor…
Yaşı loş ışıklara müsait olmayan kızlar saklardı .müsait olanlar çoktan kapının arkasında . Geçilmemiş sevişmeleri hesaplayan adamlara şaşkınlıkla bakan gözlerimi ceplerime sakladım .
İnce hesaplar düz yazılar getirirdi ve çoğunluk göremediklerini taktir ederdi…
Her kadının aynı olduğu adamlar da ölecek elbet . Ve onlara üzülen kadınlar da …kimse hak ettiğini almayacak …
Bu kısmı kapatalı çok oldu …
Sakinim…yine de yazma k bazen iyi bir şeydir…
Soğuk…
Bu yıl yaz hiç gelmeyecek kadar uzakta…
Bahar tanı(ya)madığım adamlara benziyor …karla karışık…
Mum bir geceyi aydınlatmaya yetmiyor …
Derileri sıyrılan insanlar çengelde söyleniyorlar . kan da mum gibi pıhtılaştıkça uzun ince bir yol oluyor …
Hepsi hayatta….
Dağınık …
Aradığım ne varsa hiç bulunmayacak yerlere saklanır hep …
Göremediğim birkaç göz çukurundan kırık dökük aynalara hiç çıkmayacak hikayeler yazdım birbirinden ayrı …
Kimse okumadı…
Ne güzel konuşamıyorum dan ne güzel susuyoruma terfi ettiğimde elimde koca bir uykusuzluk vardı ki hiç olmayacak(lar) hiç bilmedi(ler)…
Dağınık…
uzun uzun tartışılır cinsten bir kelime. Aradığımı bulduğum hiçbir şey dağınık değil deyip sıyrılıyorum kendimden… Hiçbir düzende Düzen olarak yerini alamamış fikirler saklıyorum yastığımın altında… Tanıştığım bütün adamlar öküze dönüşüyor çok kısa zamanda ve kimse yeni cümleler kurmuyor…
Askıda ki insanlar artık söylenmiyorlar…
Ölen de yok…
Ben görmedim ama vardı…
Oralar da bir yerler de yerle bir olmuş yüreklerinin kirini , mümkün olduğunca az kirlenmiş kadınların üzerine silen ve bunu neredeyse dünyanın en sevimli çizgi karakterinin içine gizleyen ,
Yüzlerin de ;
“ben sevmeye ölesiye açıktım oysa siz sevmediniz”
Diye bas bas bağıran ,gözleri boşaltılmış yüzünü aynada iyi tanıyan adam(lar)…
Birbirine tutunmaya çalışan insanların tırnakları kopuyor …gökten yağmur yerine tuz yağıyor…
Ama hala ölen yok…
Sakinim…
Ve ben ;
Yok(sun)luğu anlatacaktım, elektrik geldi, çay demleniyor, mum söndü…
Devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder